Tüketici hukukunda, alıcı ve satıcı tarafları vardır. Alıcı ve satıcı arasında yaşanılan anlaşmazlıklara bağlı olarak, tüketici hukukunun ilkeleri uygulanır. İlkeler uygulamasında, yapılan alışverişe bağlı olarak ödenen miktarda önemli olmaktadır. Çünkü buradaki ödeme miktarı hangi işlemlerin yapılacağını belirler. Ödeme miktarı belirli miktarı aşmadıysa, tüketici hakemliğine başvuru yapılır. Belirli miktarın aşılması durumunda da tüketici mahkemesine başvuru yapılır. Ödeme koşulları ve miktarı her yıla göre değişiklik gösterir. Tüketici hukuku kapsamındaki değerlendirmeler sadece bir mal satışıyla ilgili değildir. Bunun yanı sıra alınan hizmet vb. durumlarda bu kapsamda değerlendirilir. Alıcı ve satıcı kanuni uygulamalara başvurmadan kendi arasında da anlaşmazlığın giderilmesini sağlayabilir.
Anlaşmazlığın giderilmesi için birden fazla yöntem olmaktadır. Bunlara örnek verecek olursak;
Tüketici hukukunda belirtilen diğer bir detaysa, cayma süresi olmaktadır. Cayma süresi pek çok unsurda geçerlidir. Fakat cayma hakkında belirlenen bir süre olmaktadır. Yapılan anlaşma şartlarına bağlı olarak cayma süresi belirlenir. Bu süre 7 günle sınırlı olabileceği gibi 14 gün veya daha fazlası şeklinde de düzenlenebilir. Anlaşmada belirtilen süreye uyum sağlanmalıdır
Borçların alınması, borç ve alacaklara dair tüm unsurların düzenlenmesi, iflas konularında icra ve iflas hukuku kanunlarından yola çıkarak ilerleme yapılmalıdır. İcra hukukunda, borçlu ve alacaklının hakları korunma altına alınır. İcra ve iflas hukuku pek çok konuyla ilgilenmektedir. Bu konu başlıklarının bazılarını belirtecek olursak;
İflas, ödemelerin zamanında yapılmamasından dolayı borçluya yönelik takip başlatılması üzerine, borçlu tarafın mallarının tasfiye edilmesiyle alacaklıların ödemelerini almasını sağlayan kanun uygulamalarının bütünlüğüdür. Kanun bütünlüğünde yer alan tüm uygulama işlemlerinin kararını, asliye ticaret mahkemesi vermektedir. İcra ve iflas hukukuna göre iflas tek şekle bağlı değildir. Kanunlara göre; kambiyo senetlerine bağlı iflas yolu, genel iflas yolu ve doğrudan iflas yolu şeklinde yapılabilir. Belirtilen iflas yollarının başlatılma sebepleri, sürecin ilerlemesi ve sürece dair işlemler farklılıklara tabii tutulmaktadır. Tüm bu sebepler doğrultusunda belirtmemiz gerekir ki; sürece başlanmadan önce bilgi ve deneyim sahibi avukat desteği alınması önemlidir.
Taşınmaz mallara dair olan tüm hakların korunması, gayrimenkul hukuku kapsamında yer almaktadır. Gayrimenkul hukukunda; ev, arsa, bina, inşaat vb. diğer taşınmazlar söz konusu olur. Ayrıca bu hukuk alanının bir kısmını da kamulaştırma davaları oluşturmaktadır. Kamulaştırma davasında taraflardan biri mal sahibi olurken, diğer taraf Devlet olmaktadır. Devlet, kamu yararının doğrultusunda ve belirli şartlara bağlı olarak kişilerin mülkiyet hakkını sonlandırabilir. Mülkün sahibi bu anlaşmayı kabul etmekle yükümlü değildir. Mülk sahibi, Devletin vermiş olduğu bu karara itiraz etme hakkına da sahiptir. Kamulaştırmanın yapılabilmesi için kanunlar doğrultusunda bazı şartlar belirlenmiştir. Bunları belirtecek olursak;
Gayrimenkul hukuku ve miras hukuku konularının bazı şekillerde birleşmeye uğradığını belirtmek isteriz. Konuya örnek verecek olursak; miras hukukundan oluşan haklar sayesinde tapu iptal davasının talep edilmesini söyleyebiliriz. Miras bırakılan bir taşınmazın satılmasına bağlı olarak, mirasçılardan en az birinin haksızlığa uğratılmasında tapunun iptali istenebilir. Gayrimenkul hukuku ve miras hukuku farklı hukuk alanları olsa da belirli noktalarda birleşmektedir. İki hukuk alanının bir araya gelmesi dava süreçlerinin daha karmaşık şekle gelmesine neden olur. Bu sebeple de hak kayıplarının önlenmesi adına, uzman avukat desteğinin alınması önemli bir unsurdur.
Ceza hukukunun içerisinde pek çok mahkeme türü vardır. Bu mahkeme türlerine, davanın konusuna bağlı olarak başvuru yapılır. Ceza mahkemesi türleri şu şekildedir;
Yukarıda belirttiğimiz mahkemelerin yanı sıra ceza hukukunun içerisinde çocuk mahkemeleri de vardır. Bunlar; çocuk mahkemeleri ve çocuk ağır ceza mahkemeleridir. Türk hukukuna göre pek çok davada avukatla çalışma zorunluluğu yoktur. Özellikle ceza davalarının büyük oranında bu durum değişikliğe uğrar ve avukatın bulunma zorunluluğu kanunlar tarafından belirtilir. Taban sınırı 5 yıldan fazlaysa, yaşı küçük olanlar, malullük esaslarında kendini savunamayacak kişilerin olduğu davalarda avukatın olması şarttır. Ceza hukuku avukatları hem dava konusu hakkında hem de davanın süreci hakkında bilgi ve deneyim edinmişlerdir. Ayrıca meslekleri gerekliliğince çıkan her yeni kanun hakkında ya da kanun düzenlemesinde oluşan değişiklik hakkında da bilgi sahibidirler. Tüm bu durumlarda süreçte oldukça önemlidir. Ceza davalarının süreçleri uzun olduğu kadar karışık şekilde de ilerler. Davada yer alan deliller, şahitlerin dinlenmesi, incelemelerin yapılması, ek delillerin bulunması, mahkemenin taleplerinin gerçekleştirilmesi, itirazların yapılması gibi birçok işlem sürece dahildir. Dava sürecinde yapılması gereken işlemlerde belirli süreye tabii tutulur ve bu süre içinde işlem yapılması da zorunludur.
Bilişim, bilgi ve iletişimin bir araya gelmesidir. Gelişen dijital dünyaya bağlı olarak, bilişimle alakalı pek konuda ilerleme yaşanmaya başlandı. Dijital dünyada yaşanan ilerlemeler hayatımıza kolaylık sağladığı gibi bazı mağduriyetlerinde yaşanmasına yol açmaktadır. Bilişime bağlı olarak pek çok suç unsurunun gerçekleştiği görülmektedir. Bu suçların çözülmesine dair özel birimler kurulmuş ve suçlulara ulaşılması da kolaylaştırılmıştır. Bilişim suçları, teknolojik ürünlerle işlenmektedir. Bu suçlara bazı örnekler verecek olursak;
Bilişim hukukunda yer alan suçların işlenmesiyle, kişi veya kişilerin mağdur olmasına sebebiyet verilir. Kanunlar mağdur olan kişilerin haklarını, cezai işlem uygulamasıyla koruma altına almaktadır. Bilişim suçlarında da uygulanan temel cezalar olmaktadır. Bu cezalar adli para cezası olabileceği gibi hapis cezası da olmaktadır. Cezanın belirlenmesinde etkili olan pek çok unsur vardır. En temel unsur ise suça bağlı olarak mağdurun yaşamış olduğu maddi ve manevi zarar gelmektedir.
Aile hukuku, genel eşler ve çocuklar üzerine kurulmuştur fakat bazı konularda 3.kişilerde aile hukuku kapsamında bulunan davalarda taraf olabilir. Aile hukukunda boşanma davalarına geniş yer verilmiştir ve boşanma davasının açılabilmesi için belli başlı şartlar kanunlara bağlı tutulmuştur. Fakat bu şartlar davanın türüne göre değişiklik gösterir. Tüm dava türlerine göre boşanma davası açılabilmesi için en temel kuralın, geçerli ve yasal evliliğin varlığından söz etmek olduğunu da belirtmeliyiz. Aile hukukunda yer alan büyük dava konularından biri de velayet davaları olmaktadır. Velayet davaları ortada bulunan vakıalara göre değişik isim başlıkları altında açılabilir. Bunlara örnek verecek olursak; velayet davası, velayetin değiştirilmesi davası, velayetin ortadan kaldırılması davalarını sıralayabiliriz. Velayet davası, boşanma davasıyla açılabileceği gibi vakıanın türüne göre boşanma davasının haricinde de açılabilir. Aile hukuku davalarında 3.kişilerinde yer alabileceğinden bahsetmiştik. Buna örnek olarak velayetin kaldırılması davasını belirtebiliriz. Velayetin kaldırılması davası, 3.kişi tarafından yani anne veya babanın haricinde olan biri tarafından açılabilir. Eğer çocuğun maddi ve manevi çıkarları kötüye kullanılıyorsa, çocuğa eziyet ediliyorsa, anne baba kısıtlılık halindeyse vb. bir durum meydana gelmişse iş bu dava açılabilir. Velayet davalarında mahkemenin tek amacı, çocuğun çıkarlarını ve güvenliğini koruma altına almaktır. Bu sebepten dolayı da velayet davaları oldukça hassas süreçlerden geçmektedir.
Subscribe to our Newsletter to get first
Gift voucher by YourDomain.com